
I. YASAL DÜZENLEME
4857 Sayılı İş Kanunu m.120:
“25.8.1971 tarihli ve 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi hariç diğer maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır”
1475 Sayılı Kanun’un yürürlükte olan 14. maddesinin konumuzla ilgili kısmı ise şöyledir:
“Kıdem tazminatı:
Madde 14 –Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:
1. İşveren tarafından bu Kanunun 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,
2. İşçi tarafından bu Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca,
3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyle,
4. Bağlı bulundukları kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;[2]
5. 506 Sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,
Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır”.
Kıdem tazminatı, yasada belirtilen asgari bir çalışma süresini dolduran işçinin iş akdinin yine yasada sayılan nedenlerden biriyle son bulması halinde, işçiye (veya mirasçılarına) kıdemi ve ücreti dikkate alınarak işverence ödenmesi gereken bir miktar paradır (Yargıtay HGK, E. 2015/9-1631, K. 2017/1009, T. 24.5.2017). Sözleşmenin işçi tarafından feshinde kıdem tazminatına hak kazanılabilmesi için iş sözleşmesinin 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinde sayılan haklı nedenlerle veya yürürlükten kaldırılan 1475 Sayılı Kanun’un 14. maddesinde sayılan (evlilik, yaşlılık aylığına hak kazanma vb. gibi) nedenlerden biri ile feshedilmiş olması gerekir (Yargıtay 9. HD., E. 2022/4884, K. 2022/5756, T. 10.5.2022).
II. BU HAK, SADECE KADIN İŞÇİYE TANINMIŞ OLUP RESMİ EVLİLİK İŞLEMİNİN TAMAMLANMASINDAN İTİBAREN BİR YIL İÇİNDE KULLANILMALIDIR
Kadın işçi evlilik öncesinde bu hakkını kullanamaz. Evlilik sebebiyle ancak henüz resmi evlilik işlemi yapılmadan iş sözleşmesini fesh edemez. Yargıtay HGK, 12.10.2016 tarihli kararında (E. 2014/9-1136, K. 2016/968):
“Somut olayın incelenmesinde, davacının evlenmek amacıyla evlilik tarihi olan 09.10.2006 tarihinden yaklaşık on gün kadar önce 30.09.2006 tarihinde iş akdini sona erdirmek amacıyla davalı işyerine dilekçe verdiği, yani fesih hakkını, resmi evlilik işlemini tamamlamadan kullandığı, davacı kadın işçinin nikah öncesi iş akdini sonlandırmaya yönelik yaptığı bu işlemin fesih olarak nitelendirilmesinin mümkün bulunmadığı, işyerinden ayrılmak amacıyla verilen dilekçenin istifa mahiyetinde olduğu, bu itibarla 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 14.maddesinin 1.fıkrasında yer alan ve fesih hakkının, resmi evlilik işleminin gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kullanılacağına dair kanunun açık hükmüne aykırı davranıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”
Kadın işçinin evlilik tarihi, fesih tarihinden önceki bir tarih olmalıdır. Nitekim Yargıtay 9. HD., 26.3.2024 tarihli kararında (E. 2024/4245, K. 2024/5687):
“İstifa dilekçesinde “02.09.2020 tarihinde ‘Grup Sorumlusu’ olarak çalışmaya başladığım görevimden 26.01.2022 tarihinde kendi isteğimle evlilik sebebiyle ayrılmak istiyorum. …” yazılı olup davacının 26.01.2022 tarihinde işten ayrılış bildirgesi ile işten çıkışı yapılmıştır. Dosya kapsamı ile 28.01.2022 tarihinde evlenen işçinin, iş sözleşmesini 26.01.2022 tarihinde feshettiği sabittir. Buna göre davacının evlilik tarihi, fesih tarihinden sonraki bir tarihtir.
İşçinin evlilik nedeni ile iş sözleşmesini feshederek kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için bu hakkın, evlilik tarihinden itibaren bir yıl içinde kullanılması gerekir. Fesih hakkının evlilik tarihinden sonraya ilişkin ve bir yıl içinde kullanılması gereken bir hak olduğu gözetildiğinde, somut olayda davacı işçi bakımından evlilik nedeni ile fesih şartlarının bulunmadığı açıktır. Buna göre davacının kıdem tazminatı talebinin reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi hatalıdır.”
Yargıtay HGK 24.1.2018 tarihli kararında resmî evlilik işleminden önce yapılan feshin kıdem tazminatına hak kazandırmayacağına hükmetmiştir (E. 2015/7-3743, K. 2018/81):
“…davacının iş sözleşmesini 05.06.2008 tarihinde eylemli olarak feshettiği, resmî evlilik işleminin ise 24.06.2008 tarihinde gerçekleştiği dikkate alındığında, resmî evlilik işleminden önce müstakbel bir evlilik için başka bir anlatımla yapacağı evlilik nedeni ile iş sözleşmesini fesheden davacının, 1475 Sayılı Kanun’un 14. maddesindeki hüküm karşısında kıdem tazminatına hak kazanması mümkün değildir”.
Yargıtay HGK 3.11.2020 tarihli kararında hakkın resmi evlilik işleminin gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kullanılacağına dikkat çekmiştir (E. 2016/9-1871, K. 2020/822, T. 3.11.2020):
“Öte yandan nüfus kayıt örneğinden davacının 17.08.2003 tarihinde evlendiği tespit edilmiştir. Bu itibarla fesih bildirimi, dava dilekçesi ve tüm dosya içeriği dikkate alındığında; davacının evlendiği için işyerinden ayrıldığı, 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinin birinci fıkrasında yer alan fesih hakkını, resmi evlilik işleminin gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kullanılacağına ilişkin kanunun açık hükmüne uygun şekilde kullandığı anlaşılmaktadır.”
III. KADIN İŞÇİNİN EVLENDİĞİ TARİHTEN İTİBAREN BİR YIL İÇERİSİNDE İŞ SÖZLEŞMESİNİ SONLANDIRMASI KENDİ ARZUSU İLE OLMALIDIR
Kadın işçinin evlenme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde evlenme nedeniyle iş sözleşmesini sona erdirdiği dilekçesinin gerçek iradesini yansıtması gerekir. İşverenin zorlama ve baskısı ile iradesinin fesada uğratılarak verilmemesi gerekir.
IV. FESHİN İŞVERENCE KABULÜ VE KADIN İŞÇİNİN İŞVERENE İHBAR ÖNELİ TANIMASI ZORUNLULUĞU YOKTUR
Yargıtay 9. HD., 2.11.2015 tarihli kararında (E. 2014/17600, K. 2015/30741):
“4857 sayılı İş Kanununun 120 nci maddesi yollamasıyla, halen yürürlükte olan 1475 sayılı Yasanın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasında, bayan işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde evlilik sebebiyle kıdem tazminatına hak kazanabilecek şekilde feshedebileceği hükme bağlanmıştır. Kadın işçinin evlilik sebebiyle fesih hakkı, evlilik tarihinden itibaren başlar. Bu hak, sadece bayan eşe tanınmış olup, resmi evlilik işleminin tamamlanmasından itibaren bir yıl içinde kullanılmalıdır. Kadın işçinin yasanın tanıdığı fesih hakkını kullanması halinde, kıdem tazminatı talep hakkı doğar. Feshin işverence kabul edilmesi gerekmez. Aynı zamanda işçinin işverene ihbar öneli tanıması zorunluluğu da bulunmamaktadır.”
V. KADIN İŞÇİNİN FESİHTEN KISA BİR SÜRE SONRA BAŞKA BİR İŞE GİRİP ÇALIŞMAYA BAŞLAMASI DURUMUNDA KIDEM TAZMİNATI İSTEMESİ HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI TEŞKİL EDER Mİ?
Yargıtay HGK konu ile ilgili 27.4.1988 tarihli kararında hakkın kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığına hükmetmiştir (E. 1988/9-225, K. 1988/369):
“1475 sayılı İş Kanunu’nun değişik 14. maddesinin ikinci, fıkrası hükmünce hizmet akitlerinin “kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi” halinde kıdem tazminatına hak kazanılacaktır. Bu değişik hüküm kuşkusuz aile birliğini koruma amacıyla getirilmiş olup çalışma hayatını evlilikle birlikte gereği gibi yürütemeyeceği düşüncesinde olan kadına Yasa ile tanınmış bir olanaktır. Bir işyerinde çalışmakta iken evlenen bir kadın, Yasa’nın tanıdığı olanaktan yararlanarak kıdem tazminatını almak suretiyle ayrılmışsa, daha sonraki dönemlerde çalışma hakkını kaybettiğinden söz edilemez; diğer taraftan önceki işinden ayrılan kadın ayrılmasını hemen takiben çalışma ile evliliği öncekine göre daha kolaylıkla yürütebileceği yeni bir iş bularak çalışmasını da sürdürebilir. Bu kuşkusuz subjektif bir değerlendirmedir. Olayda hakkın kötüye kullanılması söz konusu olmadığından direnme uygun bulunmakla onanması gerekir.”
İlk görüşmede üçte iki çoğunluk oluşmadığından ikinci görüşmede salt çoğunlukla verilen karara karşı muhalif kalan bir üyenin karşı oy yazısı aşağıda yer verilmiştir.
“KARŞI OY YAZISI :
1475 Sayılı İş Kanunu’nun, 14. maddesine 29.7.1983 gün ve 2869 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle getirilen “hizmet aktinin… kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi … halinde… kıdem tazminatı ödenir” hükmünün uygulanmasıyla ilgilidir.
Gerçekten bu Yasa hükmüne göre, kadının evlendiğini ve evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde hizmet aktini sona erdirdiğini işverene bildirmesi halinde, işverenin kıdem tazminatını ödemesi gerekir. Bunun için başkaca bir şart gerekmez ve herhangi bir sebep bildirmeye de lüzum yoktur.
Ancak, bu hak mutlak değildir. MK’nin 2.maddesinde öngördüğü üzere, herkes haklarını kullanmakta ve bu borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle mükelleftir.
Yine belirlemek gerekir ki bir hak, ilişkin bulunduğu Yasa hükmünün amacına uygun olarak kullanıldığı takdirde doğar. İyiniyetle kullanılmayan bir hak, yasanın amacına uygun olmayacağı için o konuda hakkın doğumundan da söz edilemez.
Burada Yasa’nın amacı, kocası tarafından çalışmasına izin verilmeyen ya da bütün mesaisini evine-ailesine hasretmek üzere hizmet aktini sona erdirmek isteyen kadına kıdem tazminatı vermektir. Bunun için de bir yıllık düşünme ve hazırlık süresi tanınmıştır.
Gerçi, bu sebeplerin gerçekleşmesi şartı Yasa’da açıklanmış değildir. Ancak açıklanmasına lüzum yoktur. Zira metnin içeriğinde-özünde bu anlam zaten vardır. Bu hakkın çalışan her kadına veya erkeğe verilmesinde, yeni evlenen kadına verilmiş olması, maddeyi başka şekilde yorumlamaya müsait değildir.
Şu halde, Yasa’nın amacını oluşturan bu sebepler olayda yoksa, yani kadın işçi evlenmesine rağmen bir işverenin işyerinde çalışmasını sürdürecekse, kıdem tazminatını almaya hak kazanamayacaktır.
Olayda, davacı kadın bir bankada çalışmakta iken evlenmiş ve evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde hizmet aktini sona erdirdiğini işverene bildirmiş ise de, davalı savunmasında; davacının hemen, hatta yıllık ücretli iznini kullanmakta olduğu bir sırada aynı semtte bir başka banka şubesinde işe girerek hizmet aktiyle çalışmasını sürdürdüğünü bildirmiştir.
Gerçekten durum böyle ise, ortadan bir hakkın suistimali söz konusu olmak gerekir. Hem çalışmayı sürdürmek, hem de kıdem tazminatı almak yasanın amacıyla ve kıdem tazminatının niteliğiyle bağdaşmaz.
Bu tazminat, evlenen kadına ödenmesi gereken bir evlilik ikramiyesi değildir.
Bu itibarla davacının kısa bir süre sonra bir bankada çalışmaya başlayıp başlamadığının araştırılması yolundaki dairenin bozma kararına karşı direnme kararının bozulması gerektiği kanaatiyle, çoğunluk görüşünden ayrılıyoruz.”