(YARGITAY HGK, E. 2018/11-88, K. 2021/1351, T. 4.11.2021)

tekne satışı sözleşmesi

UYUŞMAZLIK KONUSU ve DAVACININ TALEBİ

Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 03.08.2007 tarihinde noterde imzalanan “yelkenli motorlu tekne satış sözleşmesi” ile Alman bayraklı “Lady …” isimli teknenin müvekkili tarafından satın alındığını, karşılığında davalıya İzmir Bornova’da bulunan taşınmazın devredildiğini, tekneyi alarak Alanya’ya getirdiklerini ve teknenin isminin “Lady …” olarak değiştirdiklerini, 06.11.2007 tarihinde ise limanda duran teknenin çalındığını, sonradan öğrenildiği üzere teknenin iki anahtarının bulunduğunu ve bir anahtarının davalı tarafından vekâletnameyle yetkili kılınan dava dışı şahsa verildiğini, bu şahsın tekneyi dava dışı S. Paktan’a sattığını, ..’ın da tekneyi anahtar ile çalıştırarak alıp gittiğini, teknenin daha sonra 24.02.2011 tarihinde Rize’de bulunduğunu ve müvekkili tarafından geri alındığını, ancak bu süreçte teknenin geri alınması ve getirilmesi için birçok masraf yapıldığını, ayrıca müvekkilinin geçen süre zarfında tekneyi kullanamaması nedeniyle zararının oluştuğunu, ikinci anahtarı azlettiği vekilden almayan davalının bu olayın yaşanmasında kusurlu olduğunu ileri sürerek teknenin müvekkili tarafından kullanılamaması nedeniyle uğranılan zarar ile teknenin geri alınıp getirilmesi için yapılan masrafların ve ayrıca 35.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; yargılama sırasında teknenin geri alınması ve getirilmesi için yapılan masrafların 18.105,45TL olduğunu belirtmiştir.

DAVALI CEVABI

Davalı vekili; müvekkilinin dava dışı …’ya verdiği vekâleti davacıya satış yapmadan önce iptal ettiğini, davacıya yapılan satışın geçerli bir satış olduğunu ve teknenin davacının murisine teslim edildiğini, teknenin çalınmasında müvekkilinin kusurunun bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

YEREL MAHKEME KARARI

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25.06.2015 tarihli ve 2014/1137 E., 2015/527 K. sayılı kararı ile; davalı ve … aleyhine açılan ceza davasının beraat ile sonuçlandığı, davalı tarafından tekne karşılığında verilen taşınmaz hakkında açılan tapu iptali ve tescil davasının kabul edilerek mülkiyeti davacıya geçen tekne karşılığında tapunun davalı adına tesciline karar verildiği, bu durumda davacıya yapılan tekne satışının geçerli olduğu, davalının vekillikten azlettiği Manuela Zweckmayr tarafından yetkisi olmaksızın …’a yapılan satışın geçersiz olduğu, davalının teknenin çalınması nedeniyle doğan zarardan dolayı sorumlu olmadığı, davacının maddi ve manevi tazminat taleplerini vekâlet görevini kötüye kullandığı belirtilen … ve …’a karşı ileri sürmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ BOZMA KARARI

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.04.2017 tarihli ve 2016/1396 E., 2017/2300 K. sayılı kararı ile; “…Dava, tekne satım sözleşmesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının taleplerini davalı Günter Petri’ye değil zarara uğramasına neden olan dava dışı şahıslara yöneltmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

Davacı, davalıdan tekne satış sözleşmesi ile tekne satın almış, ancak teknesi bulunduğu yerden dava dışı … tarafından alınmıştır. … ise, davalının vekili sıfatıyla hareket eden …’den tekneyi satın almıştır. Davalı her ne kadar bu satış öncesi …’ı vekillikten azletmiş ise de teknenin yedek anahtarının teslimi hususunda bir ihtarda bulunmamıştır. Vekillikten azledilen …’de yetkisi olmadığı hâlde davalıya ait tekneyi …’a satmış ve yedek anahtarı bu şahsa teslim etmiştir. Taraflar arasında konuya ilişkin olarak açılan ve neticelenen hukuk ve ceza davalarında da …’a yapılan satışın geçersiz olduğu, davacı … ile … arasındaki satışın geçerli olduğu sonucuna varılmıştır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 207. ve devamı maddelerinde düzenlenen satış sözleşmesi, satıcının satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır. Satılanın zilyetliğinin devri için bunun üzerinde hakimiyet kurulmasını sağlayan araçlar varsa bunların da alıcıya teslimi gerekir. Somut olayda, davalı, vekili …’ı azlederken teknenin yedek anahtarının iadesi talebinde bulunmamış, sadece azil ile yetinmiş, yedek anahtarı elinde bulunduran yetkisiz vekil de tekneyi ikinci kez satışa konu etmiştir. Bu sayede de tekneyi satın aldığını düşünen … yedindeki anahtar ile tekneyi bulunduğu limandan teslim almıştır. O hâlde, teknenin maliki olan davalı, davacıya satış ve devir işlemlerini gerçekleştirirken tekneyle ilgili tüm hakimiyet araçlarını da teslim etmesi gerekirken yedek anahtarı teslim etmeyip davacının iddia ettiği zararların doğmasına yol açmıştır ve TBK 219. maddesi uyarınca bu zararlardan sorumludur. Bu durumda mahkemece, davalının satış sözleşmesi ile üstlenmiş olduğu yükümlülüklerini yerine getirmediği ve davacının zararına yol açtığının kabulüyle işin esasına girilerek davacının talep ettiği zarar kalemlerine ilişkin bir değerlendirme yapılması ve gerektiği takdirde bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

YEREL MAHKEME DİRENME KARARI

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.10.2017 tarihli ve 2017/750 E., 2017/957 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; dava dışı …’ın davalının vekili sıfatıyla hareket eden …’ın azledilmesine rağmen bu kişiden teknenin anahtarını alması ve bu yolla tekneyi ele geçirmesinin ayıp olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla satıcıya yüklenebilecek bir ayıp sorumluluğunun da bulunmadığı, zira davalının vekili olan …’ı usulüne uygun olarak vekillikten azlettiği, vekil …’ın somut olayda kasta dayalı kusuru nedeniyle davalının sorumluluğunun ortadan kalktığı, başka bir deyişle …’ın kastının davalının somut olaydaki sorumluluğunu gerektiren illiyet bağını kestiği, bu nedenle anahtarın geri alınıp alınmamış olmasının teferruat olarak kaldığı, sadece anahtarın geri alınmamış olmasının vekilin veya üçüncü kişinin kusurunun önüne geçemeyeceği, davalının anahtarı geri almamış olmasının sorumluluğunun doğumu için tek başına yeterli olmadığı, zira davalı tarafından anahtar geri alınsa dâhi vekil Manuela Zweckmayr’ın anahtarı yeniden temin etmesi ya da kopyalamasının veyahut da bir şekilde ele geçirmesinin söz konusu olabileceği, ayrıca somut olaysa zapta karşı tekeffül veya ayıba karşı tekeffül hükümlerinin de uygulanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu teknenin maliki olan davalının davacıya satış ve devir işlemlerini gerçekleştirirken teknenin yedek anahtarını teslim etmemesi ve teknenin bu yedek anahtar ile bulunduğu limandan üçüncü kişi tarafından alınmış olması karşısında davacının oluşan zararından davalının sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle sözleşmeden kaynaklanan yan yükümlülüklerin ihlâline ilişkin düzenlemenin ortaya konulmasında yarar vardır.

Sözleşmeden doğan borç ilişkileri, asli edim ve yan edim yükümlülükleri ile yan yükümlülükleri içermektedir. Borçlu bu yükümlülüklere uygun hareket etmek ve bunların gereklerini yerine getirmek zorundadır. Borç ilişkisinden ve özellikle sözleşmeden doğan bu yükümlülüklerin ihlâl edilmesi aynı zamanda sözleşmenin ihlâlini oluşturmaktadır. Sözleşmenin ihlâli ise kusurlu ifa imkânsızlığı (borcun hiç ifa edilmemesi), temerrüt veya gereği gibi ifa etmeme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Görüldüğü üzere sözleşmenin ihlâli sadece kusurlu ifa imkânsızlığı ve temerrüt hâlinde söz konusu olmayıp ayrıca “gereği gibi ifa etmeme” hâlinde de söz konusu olmaktadır. “Gereği gibi ifa etmeme” hâli için öğretide ayrıca daha kapsamlı olan “sözleşmenin müspet ihlâli” kavramı da kullanılmaktadır. Bir borcun gereği gibi ifa edilmesi, edimin borca uygun olarak tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesidir. Gereği gibi ifadan söz edilebilmesi için borçlanılan edimin bütün unsurlarıyla birlikte yerine getirilmesi gerekir. İfanın unsurları; ifanın tarafları, yer ve zamanı ile ifa konusunun miktar ve niteliklerinden ibarettir. Edim, ifa borçlusu tarafından ifa alacaklısına, kararlaştırılan yer ve zamanda, miktar ve niteliğine uygun şekilde yerine getirilmediği takdirde, gereği gibi ifa etmeme söz konusudur. Gereği gibi ifa etmeme kavramı hem kötü ifa hâlini hem de yan yükümlülüklerin ihlâli hâlini içerir ( Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara 2017, s. 1072 ).

Kötü ifa, edimin borç ilişkisindeki niteliğine uygun olarak tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmemesidir. Başka bir deyişle kötü ifada ifa edilen edimin niteliklerinin eksik, kötü ve ayıplı olması söz konusudur. Kötü ifanın bir türü olan ayıplı ifa; hem somut olaya uygulanması gereken 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nda (818 Sayılı BK) hem de 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (6098 Sayılı TBK) satış, kira ve eser sözleşmelerinde özel olarak düzenlenmiştir. Örneğin 818 Sayılı BK’nin 194/1 (6098 Sayılı TBK’nin 219/1) maddesi gereğince satıcı alıcıya karşı satılanın vaad edilen niteliklerinden sorumlu olduğu gibi kıymetini veya maksut olan menfaatini ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi veya hukukî ayıplardan da sorumludur.

Sözleşmeden doğan borç ilişkisi asli ve yan edim yükümlülükleri yanında “yan yükümlülük” olarak adlandırılan bazı yükümlülükleri de içerir. Bu yükümlülükler genel olarak dürüstlük kuralından ve dolayısıyla güven ilişkisinden doğar. Bu anlamda yan yükümlülüklerin kaynağı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2/1 maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralıdır. Zira TMK’nin 2/1 maddesi gereğince herkes borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Dürüstlük kuralına uygun davranış; taraflara sadece sözleşme görüşmelerinin başladığı anda veya sözleşmenin ifası sırasında değil, aynı zamanda sözleşmenin ifa edilmesinden sonra da yan yükümlülükler yükler.

Yan yükümlülükler fonksiyonları itibariyle “ifaya yardımcı yan yükümlülükler” ve “koruma yükümlülükleri” olmak üzere ikiye ayrılır. İfaya yardımcı yan yükümlülükler sözleşmenin tipini belirleyen özellikle asli edimin ifasına yardımcı olan ve ifanın alacaklının sözleşmeden beklediği menfaate uygun bir şekilde gerçekleşmesine hizmet eden yükümlülüklerdir. Bu yükümlülükler özellikle asli edimin ifa hazırlıkları ve ifası sırasında önem arz ederler. Bu kapsamda örneğin satılan bir malın hazır bulundurulması veya paketlenmesi veyahut da malın kullanılması alıcı için tehlike arz ediyorsa bu hususta gerekli aydınlatmanın yapılması ifaya yardımcı yan yükümlülüktür (Eren, s. 38). Dolayısıyla satılan aracın yedek anahtarının verilmemesi veya bu hususta gerekli uyarının yapılmaması, satılan ürüne ilişkin kullanım kılavuzunun verilmemesi veya satılan ürünün yedek parça stokunun bulundurulmaması gibi ifaya yardımcı yan yükümlülüklerin ihlâl edilmesi durumunda “gereği gibi ifa etmeme” veya “sözleşmenin müspet ihlâli” söz konusudur.

Koruma yükümlülükleri ise edimin ifasıyla ilgili olmayan, alacaklının edim menfaati dışında kalan diğer menfaatlerinin korunmasına hizmet eden yükümlülüklerdir. Bu yükümlülükler edimin ifasıyla ilgili olmadığı için edim yükümlülüklerinden önce, aynı anda veya daha sonra ortaya çıkabilirler. Hatta edim yükümlülükleri mevcut olmadan da edim yükümlülüklerinden bağımsız sadece koruma yükümlülükleri içeren borç ilişkileri doğabilir. Dolayısıyla koruma yükümlülüklerinden bahsedilebilmesi için geçerli bir sözleşmenin varlığı aranmaz. Ayrıca bu yükümlülük sadece sözleşmenin taraflarını değil aynı zamanda onların özel etki alanına ve güven çevresine giren üçüncü kişileri de kapsar. Bu niteliğiyle sadece sözleşmenin müspet ihlâline değil aynı zamanda “culpa in contrahendo”ya ve “üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşme”ye de kaynaklık eder. Bu kapsamda örneğin doktorun tedavi için gittiği eve hastalık bulaştırması, evi onarırken ev eşyasına zarar verilmesi, yakıt doldurulurken arabanın çizilmesi gibi koruma yükümlülüklerine aykırılık hâlinde de “sözleşmenin müspet ihlâli” söz konusudur ( Serozan, Rona: Borçlar Hukuku Genel Bölüm C. III, 7. Baskı İstanbul 2016, s. 249. )

Borcun gereği gibi ifa edilmemesi veya sözleşmenin müspet ihlâli hâlinde borçlu kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklının ihlâl nedeniyle uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür. Bunun dayanağı ise yukarıda bahsedildiği üzere TMK’nin 2/1 maddesiyle düzenlenen dürüstlük kuralıdır. Nitekim bu husus 6098 Sayılı TBK’nin 112. maddesinde özel olarak; “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür” şeklinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla kusurlu ifa imkansızlığı ve temerrüt haricinde borcun gereği gibi ifa edilmemesi durumunda da borçlunun sözleşme hükümlerine göre alacaklının ihlâl nedeniyle oluşan zararından sorumlu olduğu aşikardır.

Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında İzmir 14. Noterliğinin 03.08.2007 tarihli ve 11915 Sayılı işlemi ile Yelkenli Motorlu Tekne Satış Sözleşmesi yapıldığı, aynı tarihte davacının murisi … ile davalı arasında tekne bedeline ilişkin olarak Takas Sözleşmesi ve Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi düzenlendiği, sözleşme sonrasında dava konusu teknenin davacıya teslim edildiği ve teknenin Alanya’ya getirildiği anlaşılmaktadır.

Dava konusu teknenin Alanya limanında iken 16.11.2007 tarihinde … isimli şahıs tarafından teknenin yedek anahtarı kullanılarak götürüldüğü dosya kapsamı ile sabittir. Olay sonrasında başlatılan ceza soruşturması sonucunda açılan Alanya 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/467 E. sayılı dosyasında; sanık …’ın tekneyi …’nin vekili olan …’den Almanya’da yapılan 09.07.2007 tarihli sözleşme ile satın aldığı, ancak ….’nin 06.07.2006 tarihinde …’a verdiği genel vekâletnameyi 05.07.2007 tarihinde noter kanalıyla iptal ettiği, vekâletnamenin iptalinden sonra vekil … tarafından sanık …’a yapılan satışın geçersiz olduğu tespit edilmiştir. Yine dava konusu teknenin satış bedeli olarak vaad edilen taşınmazın devrine yönelik davalı …tarafından …’ın mirasçıları aleyhine açılan İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/200 E. sayılı dosyasında da davacıya yapılan tekne satış sözleşmesinin geçerli olduğu belirtilmiştir.

Davalı tarafından Alanya 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/467 E. sayılı dosyasına sunulan beyan dilekçelerinde; dava konusu satış sözleşmesi yapılmadan önce tekneyi İtalyan uyruklu bir kişiye sattığını, ancak … isimli şahsın yanında iki kişi ile birlikte gelerek teknenin kendisi tarafından 22.05.2007 ile 30.10.2007 tarihleri arasını kapsayan dönem için …’dan kiraladığına ilişkin sözleşmenin fotokopisi verdiğini, ayrıca teknenin …’a satışı konusunda kendisini tehdit ettiklerini ve bu kişiler tarafından darp edildiğini, olayları duyan İtalyan uyruklu şahsın sözleşmeyi feshettiğini, bunun üzerine 05.07.2007 tarihinde noter aracılığıyla …’a verdiği vekâletnameyi iptal ettiğini, daha sonra … isimli şahsın tekrar geldiğini, ancak kendisiyle görüşmediğini belirtmektedir.

Dolayısıyla taraflar arasında yapılan dava konusu satış sözleşmesi öncesinde teknenin bir anahtarının vekil …’da olduğunun davalı tarafından bilindiği, vekâletname iptal edilirken bu anahtarın geri istenmediği, ayrıca … tarafından kendisine gösterilen vekili … tarafından imzalanmış kira sözleşmesi gereğince anahtarın …’a verilmiş olabileceğini bilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla yukarıda da bahsedildiği üzere taraflar arasındaki sözleşmenin yan yükümlülüğü olarak davalının teknenin yedek anahtarını da davacıya vermesi veya en azından davacıyı yedek anahtarın kendisinde olmadığı hususunda uyarması gerekmektedir. Davalının bu yükümlülüklerini ihlâl etmesi sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediğini göstermektedir. Zira dava konusu tekne Alanya limanında iken 16.11.2007 tarihinde S. Paktan isimli şahıs tarafından yedek anahtarı kullanılarak götürülmüş; davacı teknesini ancak 24.02.2011 tarihinde bulabilmiştir. Ayrıca davalı tarafından yedek anahtarın davacıya teslim edilmemesi veya bu konuda uyarı yapılmaması hususunda kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceği de ispat edilememiştir.

Bu itibarla mahkemece davalının satış sözleşmesinin yan yükümlülüklerini yerine getirmediği ve borcunu gereği gibi ifa etmediği, bu nedenle davacının zararına yol açtığı, ayrıca kusursuzluğunu da ispat edemediği gözetilerek işin esasına girilip davacının talep ettiği zarar kalemlerine ilişkin bir değerlendirme yapılması ve gerektiği takdirde bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir.

SONUÇ  

Açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Kaynak: https://karararama.yargitay.gov.tr/